Müziğin kaydedilmesi
Müziğin en önemli konularının başında bir müzik eserinin kaydedilmesi gelir. Müzik eserleri bugün nota ile kaydedilmektedir. Notanın kullanılmaya başlaması oldukça yenidir. 11. yüzyıla gelinceye kadar nota diye bir şey bilinmiyor, bazı hatırlatıcı çizgi ve İşaretlerle müzik eserlerinin kaydedilmesine çalışılıyordu. Şüphesiz ki bu, çok yetersizdi. Bu bakımdan müzik eserleri ancak duyma yoluyla, kulaktan kulağa yayılıyordu.
11. yüzyılda Guido adlı bir İtalyan Latince bir İlahinin altı mısranın ilk seslerinin ayrı tonlarda olduğuna dikkat etti. Bu ilk sesler Ut, Re, Mİ, Fa, Sol, La idi. Guido seslerin tonları akılda tutulursa, heceler başka şekilde de düzenlense seslerin unutulmayacağını düşündü. Böylece 6 ton tespit edilmiş oldu. Sonradan ut'a «do» dendi, la'dan sonra da «si» ilave edildi. Böylece, bugün de kullanılan ve 7 ana tonu içinde toplayan «gam» meydana geldi.
Notalar, porte denen 5 çizgiden meydana gelmiş satırlar üzerine yazılır. Porte çizgilerinin üstüne ve arasına nota yazılabildiği gibi, bir portenin alt ve üstüne eklenen çizgilere de yazılabilir. Her portenin başında bir işaret bulunur. «Anahtar» diye anılan bu işaret notanın perdesini göstermeye yarar. Müzikte başlıca üç çeşit anahtar, «sol», «fa», «re» anahtarları kullanılır. En çok kullanılan sol anahtarıdır. Türk müziğinde yalnız sol anahtarı kullanılır.
Porte çizgisindeki bir notanın yanına «diyez», «bemol», «natürel», «es» gibi özel işaretler konabilir. Bunlar, seslerin tonlarındaki değişiklikleri ve duraklamayı bildirir. Porte çizgisinin üzerinde dikey çizgiler görürüz. Bunlar ölçü çizgileridir. Eldeki notanın Ölçüsü anahtarın hemen yanına yazılır. Çizgiler o ölçüye göre notaları böler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder